Gündelik hayatımızda birden fazla eşitsizliğe maruz kalıyoruz. Fakat bu eşitsizliklerin çoğu öğrenilmiş veya kabullenilmiş olduğundan farkına bile varmıyoruz. Eşitsizlik; bir topluluğu oluşturan insanlar arasındaki farklılıkların doğurduğu sonuçlar bütünüdür. Bir insanın teninin renginden, cinsel tercihinden, cinsiyetinden, mesleğinden, aile yapısından, dini görüşünden dolayı yaşadıkları, eşitsizliği net bir şekilde tanımlar. Bunların yanı sıra öğrenilmiş dediğimiz eşitsizlikler de var. Kadınların meslek seçimlerinde ‘erkek’ işlerini yapamayacağı, köyde büyümüş birisinin şehirde yaşayan birisine göre öğrenim düzeyinin farklı olacağı, ataerkil yapılarda olan ülkelerde erkeklerin daha üst kademelerde görev alabileceği ve hatta ülkede konuşulan dilin, atasözlerinin, deyimlerinin ve meslek gruplarını tarifleyen kelimelerin cinsel ayrımcılık içermesi öğrenilmiş ve kabul edilmiş eşitsizliklere örnektir.

Eşitsizliğin binbir yönü vardır. Dilde, tende, eğitimde, ekonomide, sosyal yaşamda ve cinsiyette eşitsizlik bu yönlerden sadece birkaçıdır. Fakat cinsiyete dayandırılmış eşitsizlik, neredeyse diğer tüm eşitsizlik türlerini de etkisi altına alır.
Cinsiyet Eşitsizliği Kavramıyla Tanışın
Hayatın her alanında kendini baskın bir şekilde hissettiren cinsiyet eşitsizliği, aydınlık bir gelecek için önümüzdeki en büyük engellerden. Peki cinsiyet eşitsizliği tam olarak nedir?
Cinsiyet; bireyin dünyaya geldiği andaki biyolojik, fizyolojik ve genetik özelliklerine göre atanır. Atanmış cinsiyet temelinde maruz kalınan her türlü iyi veya kötü davranış, cinsiyet eşitsizliğini oluşturur. Yani bu kavramlar her zaman kötü olaylara dikkat çekmek için değil, hak edilmemiş şeyleri vurgulamak için de kullanılır. Bireyin sadece atanan cinsiyetinden dolayı daha iyi maaş alması veya toplumda kayrılması da cinsiyet eşitsizliğinin konusudur. Atanan cinsiyetlere toplum tarafından yakıştırılan ayrımlar, cinsiyet eşitsizliğine neden olur.
Yıkılması Gereken Yargılar: Cinsiyet Rolleri
Toplumun gözünde cinsiyetler için genel yargılar var. Bu yargılar zamanla rollere, görevlere ve davranışlara dönüşür. Örneğin kadının ev hanımı olması, belirli bir yaşa gelince evlenmesi, hassas olması, duygusal olması, iş hayatında üst kademelerde çalışamayacağı ve benzeri yargılar kadın cinsiyetine; erkek adamın ağlamayacağı, evine ekmek getireceği, maço olması gerektiği ve çapkın olabileceği gibi yargılar da erkek cinsiyetine atanan rollerdir. Oysa ki bir erkek hüngür hüngür ağlarken bir kadın metanetini koruyabilir, eve ekmeği hem kadın hem erkek beraber getirebilir, iki cinsiyette canı istediği zaman evlenip çocuk sahibi olabilir veya isterse ömrünün sonuna kadar bekar kalabilir. İşte cinsiyet eşitsizliği bu noktalarda ortaya çıkar.
Cinsiyetlere atanan roller kim olduğumuzu, nasıl yaşamamız gerektiğini, kabiliyetlerimizi ve hayata bakış açımızı belirlememeli. Farkındalığımızı artırarak cinsiyetlere atanan yargıları yıkabilir, daha eşitlikçi bir dünya için birlikte hareket edebiliriz.